EN YENİ ÖYKÜ

Posted on May 11, 2009 in Genel | 2 comments

Eylül 2002 tarihinde evlendim. Evlendiğim tarihten itibaren birkaç yıl boyunca çocuk sahibi olma fikri beni hep korkuttu. Eşim ise o zamanlar çocuk istemiyordu zaten.
İlk rahatsızlığım 2004 yılında 3 ay adetten kesilmemle başladı. Bu konularda o kadar bilgisizmişiz ki bunu şimdi anlıyorum, bir de üzerine böyle bir rahatsızlıktan dolayı doktora gitmekten çekinmem de eklenince 3 ay boyunca doktora gitmedim. En sonunda bu sorun hayatımızı olumsuz etkilediği için mecburen bir jinekoloğa muayene olmak üzere bir hastaneye gittim.
Yaptığı muayene sonucunda doktor bana yumurtalıklarımın 3 ay hiç yumurta üretmemiş olduğunu, şu an ise gelişmekte olan bir yumurta gördüğünü söyledi. Kan tetkikinde FSH, LH, Prolaktin ve E2 değerleri normal çıkmıştı. Doktor bana adet görmemi sağlayacak bir ilaç verdi ve eve döndüm. Birkaç ay adetlerim normal düzeninde devam etti. 2005 yılında düzensizlik tekrar başlayınca yine aynı hastaneye gittim ve bu sefer farklı bir doktora muayene oldum. Doktor muayenede yumurta tespit etmemişti. FSH, LH, Prolaktin değerleri ise olması gerekenden yüksekti. Doktor bana menopoz hormonlarımın yükselmiş olduğunu söyledi (aynen bu ifadeyi kullandı). O sırada bu söyleneni mantığım almamıştı. Bu yaşta nasıl olur? Menopoz dediğin en erken ellili yaşlarda yaşanan bir şeydir… Ve işin kötüsü bu durumda ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Doktor ise aynen bir önceki doktor gibi bana yumurtalık rezervimin az olduğunu ve çocuk sahibi olabilmem için acilen tedavi görüp sağlıklı bir yumurta üretmeyi başardığımda tercihen tüp bebek yöntemini denemem gerektiğini söylememişti.
Eşimle birlikte bir uzmana görünmeye karar verdik. Yine muayene, yine kan tetkikleri ve doktor menopoza girmek üzere olduğumu söyledi. FSH, LH, Prolaktin değerleri ise öncekilerden daha yüksek çıkmıştı. Tahlil sonuçlarını aldığında doktor bana telefon açmış ve durum çok kötü demişti. Bunu duyduğumda sanki göğsüme bir bıçak saplanmış gibi hissettim; gözlerimden yaşlar boşaldı. Doktor bana prolaktin düşürücü bir ilaç ile bir şeker ilacı verdi. Prolaktin düşürücü ilaç fena halde midemi bulandırıyordu. Öyle ki yataktan kalkamaz oldum. Doktorun olumsuz yaklaşımı ise moralimi daha fazla bozuyordu. İkinci muayenede bana bir yumurtalığımın hiç yumurta üretmediği, diğerinin ise çok az çalıştığı, rahmimin arkaya dönük olduğu gibi bir sürü olumsuz şey söyledi. Gerek bu olumsuz yaklaşım, gerekse prolaktin düşürücü ilacın sebep olduğu mide bulantısı sebebiyle psikolojim oldukça bozulmuştu. Kısa bir süre sonra bu ilacı kullanmamaya ve o doktora bir daha gitmemeye karar verdim.
Bir taraftan internetten rahatsızlığım hakkında bilgi topluyor, bir taraftan da yakın arkadaşlarım vasıtasıyla daha iyi bir uzman bulmaya çalışıyordum. Yaptığım araştırmalar sonucunda rahatsızlığımın adını doktorlardan önce ben koymuştum: POF (Erken gelişen yumurtalık yetmezliği). Dünyada benim gibi birçok kadın vardı. Ve tuhaftır ki o ana kadar gittiğim üç doktor da rahatsızlığımın POF olduğunu ve bu rahatsızlığın bazen kendiliğinden ortadan kalkabildiğini, tüp bebek yöntemi ile de çocuk sahibi olmanın mümkün olabildiğini söylemedi.
Eşim, iyi bir doktor olduğunu düşündüğü başka bir jinekoloğa götürdü beni. O da ilk muayene ve kan tetkikinden sonra bana Gonal F adlı bir ilaç enjekte etti. Fakat bu ilaçtan sonra FSH seviyem daha da yükselmiş, yumurta da gelişmemişti. Kendisi bize artık yapılabilecek bir şey olmadığını ve durumu kabullenmemizi, istersek donasyon ile çocuk yapabileceğimizi söyledi. Ona gitmekten de vazgeçtik.
Bir süre sonra, bir arkadaşım bana kendi doktorunun numarasını verdi. Aradım, durumu anlatırken doktor sözümü kesip “sizin FSH seviyeniz 10’u geçtiyse artık kaç olduğu önemli değil. Doğal yolla çocuk sahibi olmanız imkansız. Tüp bebek bile %1 ihtimal. Siz ancak taşıyıcı anne olabilirsiniz. Doktorunuz ise size o ilacı vermekle hata etmiş. Niyeti iyi olabilir ama durumunuzun daha da kötüleşmesine sebep olmuş. O tür ilaçlar sizin gibi hastalarda hiç işe yaramaz” dedi. Sesi o kadar kaba ve inciticiydi ki sanki benim gibi kadınlardan nefret ediyor gibiydi.
Bir insana çocuk sahibi olamayacağını söylemek, birkaç ay ömrü kaldığını söylemekle aynı etkiyi yapıyor. O sırada hissettiğim tam da buydu işte. Sanki ölümcül bir hastalığa yakalanmışım ve tedavisi yokmuş gibi…
Psikolojik açıdan tamamen çökmüştüm. Eşim bile “artık boşu boşuna uğraşma” diyordu. Bense yapabileceğim en son şeyi yapana kadar asla vazgeçmemeyi düşünüyordum.
Eşimle başka bir hastaneye, bir profesöre gittik. Yalnız kendisi o kadar meşgul bir insandı ki çoğunlukla yurt dışına gidiyor, burada olduğu sınırlı zamanlarda da kapısında her gün en az 50 kişi sıra bekliyordu. Bana çocuk sahibi olabileceğimi ilk o söyledi ama yoğunluğu nedeniyle ona gitmekten de vazgeçtik.
Bir ara katıldığım bir seminerde Anti Aging uzmanı bir doçentle tanıştım. Kendisi, büyüme hormonu da dahil bazı Anti Aging yöntemleri kullanarak sorunuma çare bulabileceğini söyledi. Başarılarından söz etti. Ama karşılığında istediği para makul bir miktar olmayıp ödeme gücümüzü aştığından, ona gitmekten de vazgeçtik.
Bu kadar doktor değiştirdikten sonra, jinekoloğa değil de bir endokrinoloğa gitmemizin daha doğru olacağı şeklinde bir fikir oluştu kafamızda. Ve Türkiye’de bir numara olduğu söylenen bir profesöre gittik. Yine aynı şeyler: Kan tetkiki, adetin üçüncü günü muayene… O profesöre de toplam üç ya da dört kez gitmişimdir herhalde. Yumurta yok ve doktor o kadar olumsuz konuşuyor ki her gittiğimde ağlıyorum. Bize donasyon önerdi. Biz biraz daha denemek istediğimizi söyledik ama en sonunda doktor “artık bana gelme, sana bakmayacağım, senin için yapılabilecek bir şey yok” dedi.
Bir arkadaşımın tavsiyesiyle başka bir doktora gitmeye başladım. Bu doktor da her muayenede “yumurta görmeyi ummuyoruz ama yine de bir bakalım”, “olmaz ama madem istiyorsunuz bir bakalım” gibi olumsuz yaklaşmakla birlikte öncekilere göre daha sabırlı bir şekilde beni takip etti. Uzun uğraşlar sonunda bir adet yumurta geliştirmeyi başardık ama o da döllenmedi. Sanırım iki ay sonra iki adet daha yumurta geliştirdik. Bunlardan biri döllendi ve transfer edildi fakat hamilelik gerçekleşmedi. Sonuç yine başarısızlıktı. Bu yumurta verme olayından sonra “bir daha böyle bir şey yaşamayacağım” dedim içimden. Ne kadar zahmetli ve ne kadar yıpratıcı bir şey olduğunu ancak yaşayanlar bilir.
Doktorlardan ümidi kesince, alternatif yöntemler denemeye karar verdim. Denize düşen yılana sarılır misali, biyoenerji uzmanı olduğunu söyleyen birine gitmeye başladım. Bu kişinin tedavi yöntemi, akupunktur, masaj, sırtına bardak kapatmak ve yumurta kabuğu tozundan ısırgan tohumuna, lahana ve pancar suyuna kadar tadı iğrenç bir sürü şey yiyip içmek vs. idi. İşe yaramadı tabii.
İşte bütün bunlardan sonra yine bir arkadaşımın tavsiyesi ile Ocak 2008’de Bahçeci Kliniği ile tanıştım. Özellikle Esra Hanım ve Murat Bey ile tanışmam hayatımın dönüm noktası oldu. Esra Hanım beni Murat Bey’e yönlendirdi. Murat Bey’in uyguladığı tedavi sayesinde FSH’ım 88’den 10’a düştü. Murat Bey’e gitmeye Şubat 2008’de başlamıştım. Nisan 2008’de Esra Hanım hamile olduğumu tespit etti. Kendiliğimden hamile kalmıştım. Fakat kalp atışı yoktu ve Nisan sonunda hamilelik sonlandırıldı. 2008 Mayıs sonunda ise yine kendiliğimden hamile kaldım. Şu an Beste adında dünya tatlısı bir kızım var. Bu Bahçeci Kliniği’nin özellikle de Murat Bey’in bir başarısı. O beni ilk gördüğünden itibaren hep olumlu yaklaştı. Başaracağından emindi ve başardı. Kendisine ömür boyu duacı olacağım.

Bizim için imkansız olan pek çok şey olabilir. Ama Allah için hiçbir şey imkansız değildir. Bunu herkesin her zaman hatırlaması gerek. Bir işte niyet çok önemlidir. Ne niyetle işe başlarsan, iş o yönde gelişir ve o yönde sonuçlanır. Bir insanı boş ümitlere kaptırmamak başka bir şeydir, ümitsizliğe sürüklemek başka şey… İşte öncekiler bunları bilmiyorlardı. Ama Bahçeci çok iyi biliyor. Bütün ekibe minnettarım.

2 Responses to “EN YENİ ÖYKÜ”

  1. sizin başarınız benim için o kadar büyük umutki anlatamam her bunalıma giridğimide açıp defalarca hikayenizi okuyorum. Çünkü durumumuz neredeyse birebir aynı. İnsallah en kısa zamanda bu mutluluğu bende yaşarım Bu arada bende Murat beyin hastasıyım ve onların bütün övgün dolu sözleri sonuna kadar haketttiğini düşünüyorum sevgiler.

  2. Sinem says:

    Hikayeyi internette tesadufen ovulasyon hesaplama aracı ararken bu sitede okuma sansı buldum.
    Ne kadar mucadele edilmiş, ne kadar takdir edilmesi gerekiyor diyo düşünüyorum.
    Bu hikaye cocuklarına yeterli sevgiyi ilgiyi vermeyen anne babalara örnek olmalı.Onların değerini bilmeliler.
    Aynı zaman da tek bir doktora gidip ümitsizliğe kapılmamyı öğretiyor.Bahçeci Kliniğine henüz yolum düşmedi.
    Ama başarılarının devamını diliyorum.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *